16 Aralık 2011 Cuma

Hostes olmak...


Annemin kulakları çınlasın , ben her uçuşa gittiğimde bilgisayarın başına oturup uçağımın inip inmediğine bakardı,   ben gelmeden de uyumazdı. Beni beklediğini bildiğim için, servis bir an evvel eve gitsin isterdim.Uçuştan döndükten sonra kafamda bir sürü düşünce baloncuğu oluşurdu. Uçuşta yaşadıklarımı anneme anlatmamak için hemen uyumayı tercih ederdim. Zaten insan o üniformayı giyince bir garip, bir değişik oluyor. Benim görevim üniformamı giydiğim an başlıyordu. O andan itibaren kendi kendime acil durum prosedürlerini tekrar etmeye başlıyordum. Uçuşa giderken de aklımda çok belirgin bir düşünce olurdu. O da işimi layıkıyla yapmaktı.
  Uçuşta iki yolcunun ölümünden, doğum yapan bir kadına kadar her şeyi tecrübe etmiş oldum. Bu kadar uç olaylarla karşılaşınca doğumunda, ölümünde çok doğal bir süreç olduğunu bir kez daha kabul ediyorsunuz. Ölüme karşı metanetli, hayata karşı hoşgörülü bakıyorsunuz.
 Sizin için en önemlisi zaten metanetli olmak. Ne zaman neyle karşılaşacağınız belli olmadığı için sakin olmak daima işinizi kolaylaştırır.


                                                     

Uçak bizim evimizdir, yolcular da misafirimiz... Bu yüzden daima bakımlı ve güler yüzlü oluruz. Tıpkı bir tiyatro sahnesi gibidir. Üzüntülü bile olsanız gülümsemelisiniz. Kendimize ve yolcularımıza karşı sorumluluklarımız vardır. Yolcularımızın her türlü isteği bizi ilgilendirir. Onların rahat ve konforlu bir uçuş geçirmeleri için elimizden gelenin fazlasını yaparız. Size bir sır vereyim. Uçaktaki servisin amacı yolcuyu oyalamaktır. :) Çünkü yolcu kendi kendine kalırsa kafasında felaket senaryoları kurar.
                                          

14 Aralık 2011 Çarşamba

Tutku



                                           


 Uçmak benim için bir tutkuydu. Tıpkı bir insana aşık olmak, ona tutulmak gibi… Yaptığım işi öylesine seviyordum ki, dezavantajlarını göremiyordum. Gece gündüz, bayram seyran demeden sürekli uçmak, bir yerlere gitmek insanda alışkanlık yapıyor. Bu mesleği bıraktıktan sonra inanılmaz bir boşluğa düşüyorsunuz. Hele bir de bir ofis işine girmişseniz gerçekten işiniz çok zor… Sürekli gezmeye alışmış bir insanın evde oturması gibi bir durum oluşuyor. Önceleri ofis üstünüze üstünüze gelir, sonra uzun bir süre sizi basar. Kaçmak isterseniz ama gidecek yeriniz yoktur. L Başka insanlar tanıdıkça ufkunuz genişler. Başka kültürleri gördükçe tüm insanlığı anlayabilen  bir insan olursunuz. Buda sizi ekstra anlayışlı ve hoşgörülü yapar herkese ve her şeye karşı…
 Arabistan ‘a yaptığımız hacı uçuşlarından bir tanesinde hacı adayı amcalardan birisi uçağa gelir gelmez kanat üstü çıkışlarda beklemekte olan  benim yanıma geldi koşarak. Soluk soluğa kalmıştı zavallıcık. Aramızda şöyle bir diyalog geçti :

-         Kızım burası tekerlek üstü mü ?
-         Nasıl yani amcacım anlayamadım ?
-         Emmimin oğlu söylediydi tekerlek üstü çok sallıyormuş.
-         Otobüs mü amcacım bu uçak, öyle bir şey olur mu hiç (!)
-         Yalan mı söylüyor yani emmimin oğlu ? Sallıyormuş işte, var sen beni başka bir yere oturtuver kızım.
-         Peki amcacım başka bir yolcumuzdan rica edip yerinizi değiştireceğim.

   J Hoşgörü demekle ne demek istediğimi daha iyi anladınız herhalde. Başka bir uçuşta
( Amsterdam – Ankara ) yine yaşlı bir amca bana , “ – kızım kaptana söyle  Keçiören’de beni indirsin “ demişti. J Gerçekten de uçakta böyle bir teknolojinin olmayışı amcamız için büyük talihsizlik. Çoğu zaman o kadar hoşgörülü ve sabırlı oluyordum ki ben bile kendime hayret ediyordum. Mesela 50 dakikalık Antalya – Telaviv uçuşunda her yolcu 6 tane içecek istediğinde sakinliğimi, sabrımı, sükunetimi koruyarak ve gülümseyerek yolcuya servis yapabiliyordum. Bu sanırım bütün işler için geçerli, severek yaptığınız bütün işlerde hep başarılı ve mutlu olursunuz. Bende bu mutluluğun verdiği hazla canla başla çalışıyordum.



                                           



Özellikle ekip arkadaşlarımla aile gibi çalıştığım bir havayolu şirketim vardı. Onlarla çalışırken ya da yatılara gittiğimizde, kendimi hiç evimden uzakta hissetmiyordum. O kadar aile gibi olmuştuk ki uçuş dışında da birbirimizi aramadan  duramıyorduk. Aslına bakarsanız hala o şirketteki birçok arkadaşımla görüşüyorum. Böyle bir ekip bir daha  denk gelmez diye düşünüyorum. Beraber gülüp, beraber ağlamak, hele de böyle can arkadaş olduğun insanlarla...
Başka serüvenlerde ve dünyalarda görüşmek üzere…

13 Aralık 2011 Salı

Kabin Memuru olmak


Bizi uçakta çalışan garson zannediyorlar. Oysaki  biz o uçaktaki acil durum prosedürlerinden, yolcunun konforuna kadar her türlü şeyden sorumluyuz. Çoğu zaman yolcunun psikolojisi bile bizi ilgilendiriyor. Birilerine kızıp uçağı kaçırmak istemeyeceği ne malum ? Uçaktaki yolcularımız, genellikle uçuş korkusu ile uçağa gelen, uçakta midesi bulanan ya da kapalı mekan fobisi olan kişiler olduklarında onlara özel ilgi göstermemiz gerekiyor. Tabiki her şey gibi bunun da bir ölçüsü olmalı... Eğer o ölçüyü tutturamazsak bu sefer de fazla ilgiden hastalık hastası olmuş ( histerik ) yolcu edinmiş oluruz. :)





 Çekçeklerimizle gezdiğimiz için her durumda, her yerde kalabilecek potansiyele sahibiz. Adeta evimizi yanımıza alıp bütün dünyayı dolaşırız.Uçaktaki basınca ve saat farkından oluşan yorgunluklara herzaman hazırlıklıyızdır. Yanımızda ilaç torbamızla gezeriz. Hasta olmak bir lükstür bu meslekte çünkü. Bu mesleği parası için değil sevdiğimiz için yaparız.Aksi halde hafta sonu, bayram, yılbaşı gibi günlerde uçuşa gitmek zor gelirdi. Herkes uyurken çalışır, herkes çalışırken uyuruz :)) Aynı anda birden fazla meslek biz de mevcuttur. Tuvalette yangın çıkarsa  itfaiye eri oluruz, yolculardan biri fenalaşırsa ilkyardımcı ...



                                              


   Soğukkanlı olmamız beklenir ama bizim de acılarımız vardır. Uçağın kapıları kapatılınca tüm ekip kader  arkadaşı oluruz. Kaybettiğimiz değerlerimize ağlarken, acılarımızdan dersler çıkartırız.Havacılıkta tüm kuralların kanla yazılmış olması bu yüzdendir.Uçağın düşebilme ihtimaline karşın gayet serin kanlı çalışır, hiç bir prosedürü gözden kaçırmayız. Yolcularımızın emniyeti ve kendi emniyetimiz için elimizden gelenin fazlasını yaparız. Uçakta tüm prosedürlere ilişkin anonsları yaparak yolcuları bilgilendirmek bizim görevimizdir. Her şeyden önemlisi kendimize nasıl davranılsın istiyorsak, yolcularımıza öyle davranırız..

                                       

12 Aralık 2011 Pazartesi

EMERGENCY

Firma isimlerine girmeyeceğim. Bu mesleğe başladığım zamanlarda  uçuşta yaşadığım bir olayı paylaşacağım.
Uçuşumuz AYT (Antalya ) - DUS (Düsseldorf ) rotasındaydı. Düsseldorf 'tan kalktıktan sonra her şey gayet iyi gidiyordu. Kabinde herhangi bir aksaklık ya da sorun yoktu. İnişe geçtiğimiz anda kokpitten 3 tane arka arkaya chime sesi ( Hostes çağırma butonun sesi )duydum. Sonrasında kabinden ön galleye doğru ilerledim. Üç chime sesi kokpit tarafından acil durum ilan edilmesidir. Kabin amirinin kokpitten çıktığını gördüm. Bütün ekip önde toplanmıştık. Kabin amiri kokpitten çıkar çıkmaz bize briefing verdi. Uçağın iniş takımları kilitlenmişti. Bu durum sanki  korkulu bir kabus gibiydi. Bir anda silkindim ve kabin amirine kulak kabarttım. Soğukkanlı olmalıydım ama bunu yapamıyordum. Kabin amirinin yönlendirmesi ile acil durum demosu yapmak için yerlerimizi aldık, bir türlü durmayan gözyaşlarım nedeni ile bana anons yapmak düşmüştü. Ağladığımı yolculara hissettirmemeye çalışarak, acil durum anonsunu okumaya başladım. Diğer kabin ekibi arkadaşlarım da acil durum demosunu yapmaya başladılar. Bir taraftan anonsu okuyordum ama sanki oradaki hostes ben değildim. Kafam başka yerlerdeydi. Korkuyordum, aslında ölmekten değil, parça parça olmaktan... Bu,  gerçekten çok garip bir duygu, anlatılmayıp yaşanan cinsten...

Kabinde de atmosfer gerçekten çok kötüydü. Yolcuların bazıları vasiyetlerini yazıyor, kimisi ağlıyor, kimisi yanındaki ile fotoğraf alışverişi yapıyordu. Son ana kadar gövdenin üzerine iniş yapacağımızı düşünürken, bir anda iniş takımlarının açılma sesini duydum. Nasıl olduğunu hiçbirimiz  anlamadıysak ta hepimiz bu sesi duyduğumuza çok sevinmiştik . Tabiki yolcularda...

Antalya Havalimanı'na indiğimizde hayatımdaki ilk ve en zor uçuşu yapmıştım. Kendimi hem fiziken hem de ruhen çok yorulmuş hissediyordum. Ağladığım için hem gözlerim hem de burnum kızarmıştı. Annem anlamasın diye burnuma toz fondoten sürdüm ve eve öyle gittim.

Bu işi bırakana kadar bu yaşadığımı kimseye anlatamadım. Şimdi düşününce ağlamış olmam gerçekten çok komik geliyor :)