13 Aralık 2014 Cumartesi

HAYAT VE ÖLÜM ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ...



  Bugün yine özel bir hava yolu şirketinde  yaşadığım bir ânı paylaşacağım sizinle. Uçaklarını ekip ile birlikte kiralayan İstanbul merkezli özel bir hava yolu  şirketinde çalışmaya başlamıştım. Bu güne kadar çalıştığım firmalardan farklı olarak bir ay kadar gidilen base'de kalınıyordu. Dönüşte en fazla bir hafta İstanbul'da kalarak tekrar base'e  çekiliyorduk. Çok yorucu ama  gerçekten güzel paralar kazanabildiğimiz bir ortamdı. :)

 Yatılı sefer için bir aylığına Pakistan'ın İslamabad şehrine gitmiştik. Orada beş yıldızlı bir otele yerleştik.Buradan sürekli İngiltere'nin belli şehirlerine düzenli uçuşlar yapıyorduk.(Birmingam, Glasgow gibi..) Diğer şirketlerden farklı olarak burada bizim Türk ekipten iki kişi oluyordu.Ekibin geri kalanını Pakistan'lı ekip arkadaşlarımız  tamamlıyordu.Pakistan Hava Yolları kendi sivil havacılığından Item ( ceza ) yediği için bir süre daha güvenli bir ekip ile uçuşları sürdürmek zorundaydı. O nedenle  bizim şirketten ekip ile  birlikte uçak kiralıyorlardı.

  Biz buradan uçuşları yapmaya başladık. Her şey gayet güzeldi. Yalnız uçuşları burada tek yön yapıyorduk. İngiltere' de üç gün kalıp sonra İslamabad 'a  geri dönüyorduk.Zira uçuşların tek yönü 9 saat sürüyordu.Bir de tabi İngiltere ile Pakistan arasında 5 saat zaman farkı vardı, yani İngiltere saati Pakistan'ın saatinden 5 saat geriydi.Bu yüzden biyolojik saatimizi düzeltmek için bir kaç gün kalmamız gerekiyordu. 

   Sabah çok erken bir saatte Birmingam' dan İslamabad'a uçuşumuz için hazırlanmaya başladık.
Pakistanlı ekip arkadaşlarımızla birlikte bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra uçağa geçtik. Uçakta kendi emergency kontrollerimizi yaptıktan sonra, yolcu alımı gerçekleşti ve kalkışa geçtik.Uçuş gayet uzun süreceği için amirimiz servis için acele ettirmiyordu. Bu uçuşlarda bir kere yiyecek, iki kere de içecek servisine çıkıyorduk. 


 
Yemek servisini en iyi şekilde  tamamlamıştık. Kabindeki boşları toplarken bir den bire orta tarafta Pakistanlı yolculardan bir tanesi hostes butonuna bastı. Koşarak yanına gittim. Kadıncağız 70 yaşında annesi ve küçük kızı ile birlikte seyahat ediyordu. Annesinin uyuduğunu düşünmüş ama uzun zaman ses çıkmayınca ve önündeki yemek box 'ını yemek için bile uyanmadığını farkedince endişe etmişti. Hemen kokpite haber vermek için ön tarafa gittim. Kaptan ilk müsait alana acil iniş yapacağını söyledi. Amir ile birlikte yaşlı kadının yanına gittiğimizde nefes alıyordu ama bizler de bir türlü uyandırmayı başaramadık. Bunun beraberinde Pakistanlı ekip doktor anonsu yaptı. Maalesef uçakta doktor yoktu, sadece bir hemşire çıktı yolcuların arasından. Böyle durumlarda İlk Yardım bilgisine sahip olduğumuz için yolcuya İlk Yardım yapma yetkimiz var.
       

                                   
                                      ( Fotoğraf temsilidir.)

Yolcuyu beraberinde uçtuğu yolcularla birlikte ön tarafa aldık. Bu arada Pakistanlı ekip arkadaşımız yolcunun beraberindeki kızı ile konuşurken, rahatsızlanan yolcunun şeker hastası olduğunu anlamıştık.Bir şeker aletiyle yolcunun şekerini ve tansiyonunu ölçtük. Tansiyon alamıyorduk ,şeker ise 5 küsürlerdeydi.

Yolcu baygın olmasına rağmen şeker vermeye çalıştık. Fakat hiç bir şekilde müdahelemize cevap vermiyordu. Yolcunun çantasındaki ilaçları boşalttık, her hangi bir şekilde insülin yoktu ama yanındaki kızı da böyle durumlarda hangi ilacı kullandığını bilmiyordu. Zaten olayın şokundan dolayı sanırım sürekli ağlıyordu.Ondan sağlıklı bilgi alamıyorduk.
 
Bir ara hasta yolcunun kalbinin atmadığını farkettik. Kabin amiri Pakistanlı kabin ekibi arkadaşımız ile birlikte yolcuyu yere düz bir şekilde yatırıp kalp masajı yapmaya başladılar. Kalp masajından bir yarım saat sonra kadının bir ara nefes aldığını farkettik. Hemen yan yatırıp şok pozisyonu aldırdık.Ağzının olduğu yere ayna tuttuk ayna buğulandı.Kadıncağız tekrar yaşama döndü diye sevinirken, bir anda nefesi tekrar kesildi. Yarım saat daha kalp masajı yaptıktan sonra geri dönmeyince anladık ki bu maalesef kendisinin son nefesiymiş :((  Bir saat kalp masajı ve suni tenefüsten sonra geri dönmeyince yolcunun üzerini battaniye ile örttük . Ama işin en acı kısmı ailesine söylemekti. Tabiki bizler öldü tanısı koyamadığımız için bunu ineceğimiz alandaki hava limanı doktoruna bıraktık.

Bu arada Kaptan İstanbul Atatürk Hava Limanına acil iniş yaptı. Hava limanı doktoru,savcısı,polisi uçağa geldi.Doktor öldü tanısı koyduktan sonra yolcu ve beraberindeki yolcular İstanbul'da indiler.
Hepimiz tabiki ölen yolcu ve ailesi adına çok üzüldük. Elimizden geleni yaptık , ama doktorun dediğine göre yolcu zaten öncelikle şeker komasına girmiş. Bu yüzden uyanmıyormuş. Sonrasında da kalbi durmuş.Ogün unutamadığım başka bir şey de  Pakistanlı kabin ekibi arkadaşlarımızın yolcu öldü diye hüngür hüngür ağlamalarıydı. Biz kabin amirimle birlikte onların yanında daha soğukkanlı ve sükunetli kalmıştık.Netice de bu hayatta her şey bizim için...

Yolcuları indirdikten sonra Pakistan yolculuğumuza devam ettik. 6 saat sonra uçuşumuz tamamlayarak otelimize döndük.Benim için tabiki üzücü bir deneyim oldu, keşke yaşamasaydık...
Ölüme aslında ne kadar yakın olduğumuzu bir kez daha anlamış olduk.İnsan böyle şeyler yaşayınca, sanki yaşadığı hayatı sanki daha bir farkında ve daha bir güzel yaşamaya çalışıyor.Çünkü hayat her şeye rağmen yaşamaya değecek kadar güzel...



10 Kasım 2012 Cumartesi

Arabistan' a Yolculuk...

                           



Tarifesiz uçuş yapan şirketlerden birinde çalışıyordum. İlk defa uçuş dönüşü  evime geri dönmeyecektim. 1 ay Arabistan'da kalacaktım. Hem de ekip arkadaşlarımla birlikte aynı otelde... Çok heyecanlıydım. Arabistan çok sıcak olduğu için ne alacağımı hemen düşünmeye başladım :) . Evet Arabistan sıcak bir ülke ancak tutucu olduğu için Abaya' nın altına giyebileceğim tarzda kıyafetleri doldurdum valizimin içine.. Kısa zaman da valizimi hazırlamıştım . Günler birbirini kovaladı ve yatıya gideceğimiz gün geldi çattı.Servis şoförümüz beni almaya geldiğinde heyecandan  uçuşarak aşağıya indim.

Hepimiz alana toplandıktan sonra uçağa geçtik. Uçakta yolcu yoktu sadece ekip olarak biz gidiyorduk. Uçuşumuz     ANTALYA  -  JEDDAH   yaklaşık  3  saat   30  dakika sürdü. Ama biz konuşa konuşa gittiğimiz için hiç anlamadık zaman nasıl geçti.. :) Araabistan' da havalinamında biz bayanlar XRAY den geçmedik. : )) Lady's Room var. Böyle perdeli bir küçük odacık var , oraya giriyorsunuz,türbanlı bir bayan elinde elektronik bir aletle sizi arıyor, sonra diğer taraftan çıkıyorsunuz..Bu arada şunu da hatırlatayım. Kolonya dahil olmak üzere, hiç bir şekilde alkol Arabistan' a sokamıyorsunuz. Zira gümrükte bütün valizinizi didik didik  arıyorlar. Hem girerken, hem de çıkarken ...

Cidde ' de AL-HALİÇ    İstanbul base'teki arkadaşlarımızla ekip yapmış, odalarımızı ayarlamışlardı. Hemen yerleştik.İlk uçuşumuzu İran -Tebriz' e yapmıştık hiç unutmuyorum. :))

Arabistan da Abaya  diye uzun kollu ve ayaklara kadar uzun , siyah bir pardesü giyiyorduk. Başımızı örtüyorduk. Tüm bunları çarşıya giderken yani sivil olduğumuz zamanlarda yapmak zorundaydık. Arabistan da kesinlikle erkek ekip arkadaşlarımız olmadan dışarı da çıkamıyorduk. Kadınlarla pek muhattap olmayan arabistan ahalisi beni sinir ediyordu..Alışveriş yapacaksın, esnaf eğer yanında bir erkek yoksa seninle hiç bir şekilde pazarlık etmiyordu.

Sadece bu kadar da değil.. Eğer kadınsanız, bekarsanız kesinlikle arkadaşınız bile olsa bir erkek ile bir restoran da birlikte oturamazsınız. Hatta yanlız bir bayansanız restorana bile oturamazsınız , zira mc donalds dahil bir çok restoranda lady's windows diye küçük bir pencere var. Siz bir zahmet yemeğinizi paket halinde ordan alınız ve zıkkımlanınız  :))) Sanki öyle bir his uyanıyor içinizde...
Zira her türlü  çok dikkat etmeniz gereken bir ülke. Mesela benim biraz saçım gözüktü diye  Medine' de saçımı çektiler haram haram diye...

Bir de Arabistan sınırları içinde dikkatimi çeken başka bir olay da , ülke de hiç köpek olmamasıydı.     Neden mi? Eminim tahmin ediyorsunuzdur. Ancak bilmeyenler içine anlatayım.

Efendim, rivayet edilir ki Sevgili Peygamlerimiz (S.A.S.) namaz kılarken önüne bir yılan atlamış. Ve cesur ve sevimli bir kedi yılanın üstüne atlamış ve öldürmüş. Ve Peygamberimiz (S.A.S) kedinin kafasından sırtına doğru sevmiş. Bu yüzdendir ki, kedilerin başından aşağıya doğru peygamler eli dedikleri bir işaret vardır. Açık renkli bütün kedilerin başında  görebilirsiniz. Başka bir rivayete göre de ;  Hz.Peygamberimiz cübbesinin üzerinde uyuyan kediyi uyandırtmamış, cübbeyi ordan kestirmiştir. Sanırım bu yüzden kedi bir nevi kutsal sayılıyor. Kedilere zarar vereceğini düşündükleri için de halk bütün köpekleri öldürmüş. Ne vahşet dimi ! :(

Bir başka vahşette Arabistan' da gördüğümüz ama nedense hac döneminde kapalı olan infaz camiileriydi. :(


Yaklaşık bir buçuk ay kadar Arabistan' da yatı yaptık. Acısıyla, tatlısıyla  güzel bir yatı geçirdik. Hatta yılbaşı akşamı alkolsüz bira ile yeni yıla girdik. :)) Her şey  hem çok güzel, hem de çoğu zaman yorucuydu. Ama tabi biz ekip arkadaşı değil kardeş gibi olduğumuz için hepimiz muhteşem  zaman geçirdik.



Boş kalan zamanlarda;  çarşıya giderek, kızıl denize yüzmeye giderek, umreye giderek  bize sunulan zamanı verimli kullanmaya çalıştık. Benim oda arkadaşım Adana Base ten Meltem diye bir arkadaştı. .Kendisinin oyuncak ayısı vardı, onunla birlikte uyuyordu. Her sabah odaya giren hauskeeping meltemin ayısıyla dalga geçiyordu. :))


Bir buçuk ayın sonunda hacı teyze ve amcalardan aldığım dualar, okunmuş yüzükler bence hala beni koruyor... Zira hayatımın hiç bir döneminde o kadar dua almadım desem yeridir...   :))
Yatı sonunda tüm base arkadaşlarımız ailelerimize aldığımız bir sürü hediye ile kendi ülkemize ve şehirlerimize döndük.



Arabistan yatımız her birimizin anı hanesine işlendi. Hatırladıkça bizi gülümseten... Dönüş yolunda biriktirdiğimiz anılar , edindiğimiz arkadaşlıklar ve aile özlemlerimizi de koyduk valizlerimize...Bu yüzden olsa gerek gittiğimiz valizlere sığamadık :)) her birimiz birer fazla valiz ile döndük Arabistan' dan. Keşke Tüm uçuş ekibi arkadaşlarım da uzun yatılarında benim kadar şanslı olsalar... :)



Arabistan maceramı dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. umarım sizler de okumaktan zevk almışsınızdır...  :))



16 Aralık 2011 Cuma

Hostes olmak...


Annemin kulakları çınlasın , ben her uçuşa gittiğimde bilgisayarın başına oturup uçağımın inip inmediğine bakardı,   ben gelmeden de uyumazdı. Beni beklediğini bildiğim için, servis bir an evvel eve gitsin isterdim.Uçuştan döndükten sonra kafamda bir sürü düşünce baloncuğu oluşurdu. Uçuşta yaşadıklarımı anneme anlatmamak için hemen uyumayı tercih ederdim. Zaten insan o üniformayı giyince bir garip, bir değişik oluyor. Benim görevim üniformamı giydiğim an başlıyordu. O andan itibaren kendi kendime acil durum prosedürlerini tekrar etmeye başlıyordum. Uçuşa giderken de aklımda çok belirgin bir düşünce olurdu. O da işimi layıkıyla yapmaktı.
  Uçuşta iki yolcunun ölümünden, doğum yapan bir kadına kadar her şeyi tecrübe etmiş oldum. Bu kadar uç olaylarla karşılaşınca doğumunda, ölümünde çok doğal bir süreç olduğunu bir kez daha kabul ediyorsunuz. Ölüme karşı metanetli, hayata karşı hoşgörülü bakıyorsunuz.
 Sizin için en önemlisi zaten metanetli olmak. Ne zaman neyle karşılaşacağınız belli olmadığı için sakin olmak daima işinizi kolaylaştırır.


                                                     

Uçak bizim evimizdir, yolcular da misafirimiz... Bu yüzden daima bakımlı ve güler yüzlü oluruz. Tıpkı bir tiyatro sahnesi gibidir. Üzüntülü bile olsanız gülümsemelisiniz. Kendimize ve yolcularımıza karşı sorumluluklarımız vardır. Yolcularımızın her türlü isteği bizi ilgilendirir. Onların rahat ve konforlu bir uçuş geçirmeleri için elimizden gelenin fazlasını yaparız. Size bir sır vereyim. Uçaktaki servisin amacı yolcuyu oyalamaktır. :) Çünkü yolcu kendi kendine kalırsa kafasında felaket senaryoları kurar.
                                          

14 Aralık 2011 Çarşamba

Tutku



                                           


 Uçmak benim için bir tutkuydu. Tıpkı bir insana aşık olmak, ona tutulmak gibi… Yaptığım işi öylesine seviyordum ki, dezavantajlarını göremiyordum. Gece gündüz, bayram seyran demeden sürekli uçmak, bir yerlere gitmek insanda alışkanlık yapıyor. Bu mesleği bıraktıktan sonra inanılmaz bir boşluğa düşüyorsunuz. Hele bir de bir ofis işine girmişseniz gerçekten işiniz çok zor… Sürekli gezmeye alışmış bir insanın evde oturması gibi bir durum oluşuyor. Önceleri ofis üstünüze üstünüze gelir, sonra uzun bir süre sizi basar. Kaçmak isterseniz ama gidecek yeriniz yoktur. L Başka insanlar tanıdıkça ufkunuz genişler. Başka kültürleri gördükçe tüm insanlığı anlayabilen  bir insan olursunuz. Buda sizi ekstra anlayışlı ve hoşgörülü yapar herkese ve her şeye karşı…
 Arabistan ‘a yaptığımız hacı uçuşlarından bir tanesinde hacı adayı amcalardan birisi uçağa gelir gelmez kanat üstü çıkışlarda beklemekte olan  benim yanıma geldi koşarak. Soluk soluğa kalmıştı zavallıcık. Aramızda şöyle bir diyalog geçti :

-         Kızım burası tekerlek üstü mü ?
-         Nasıl yani amcacım anlayamadım ?
-         Emmimin oğlu söylediydi tekerlek üstü çok sallıyormuş.
-         Otobüs mü amcacım bu uçak, öyle bir şey olur mu hiç (!)
-         Yalan mı söylüyor yani emmimin oğlu ? Sallıyormuş işte, var sen beni başka bir yere oturtuver kızım.
-         Peki amcacım başka bir yolcumuzdan rica edip yerinizi değiştireceğim.

   J Hoşgörü demekle ne demek istediğimi daha iyi anladınız herhalde. Başka bir uçuşta
( Amsterdam – Ankara ) yine yaşlı bir amca bana , “ – kızım kaptana söyle  Keçiören’de beni indirsin “ demişti. J Gerçekten de uçakta böyle bir teknolojinin olmayışı amcamız için büyük talihsizlik. Çoğu zaman o kadar hoşgörülü ve sabırlı oluyordum ki ben bile kendime hayret ediyordum. Mesela 50 dakikalık Antalya – Telaviv uçuşunda her yolcu 6 tane içecek istediğinde sakinliğimi, sabrımı, sükunetimi koruyarak ve gülümseyerek yolcuya servis yapabiliyordum. Bu sanırım bütün işler için geçerli, severek yaptığınız bütün işlerde hep başarılı ve mutlu olursunuz. Bende bu mutluluğun verdiği hazla canla başla çalışıyordum.



                                           



Özellikle ekip arkadaşlarımla aile gibi çalıştığım bir havayolu şirketim vardı. Onlarla çalışırken ya da yatılara gittiğimizde, kendimi hiç evimden uzakta hissetmiyordum. O kadar aile gibi olmuştuk ki uçuş dışında da birbirimizi aramadan  duramıyorduk. Aslına bakarsanız hala o şirketteki birçok arkadaşımla görüşüyorum. Böyle bir ekip bir daha  denk gelmez diye düşünüyorum. Beraber gülüp, beraber ağlamak, hele de böyle can arkadaş olduğun insanlarla...
Başka serüvenlerde ve dünyalarda görüşmek üzere…

13 Aralık 2011 Salı

Kabin Memuru olmak


Bizi uçakta çalışan garson zannediyorlar. Oysaki  biz o uçaktaki acil durum prosedürlerinden, yolcunun konforuna kadar her türlü şeyden sorumluyuz. Çoğu zaman yolcunun psikolojisi bile bizi ilgilendiriyor. Birilerine kızıp uçağı kaçırmak istemeyeceği ne malum ? Uçaktaki yolcularımız, genellikle uçuş korkusu ile uçağa gelen, uçakta midesi bulanan ya da kapalı mekan fobisi olan kişiler olduklarında onlara özel ilgi göstermemiz gerekiyor. Tabiki her şey gibi bunun da bir ölçüsü olmalı... Eğer o ölçüyü tutturamazsak bu sefer de fazla ilgiden hastalık hastası olmuş ( histerik ) yolcu edinmiş oluruz. :)





 Çekçeklerimizle gezdiğimiz için her durumda, her yerde kalabilecek potansiyele sahibiz. Adeta evimizi yanımıza alıp bütün dünyayı dolaşırız.Uçaktaki basınca ve saat farkından oluşan yorgunluklara herzaman hazırlıklıyızdır. Yanımızda ilaç torbamızla gezeriz. Hasta olmak bir lükstür bu meslekte çünkü. Bu mesleği parası için değil sevdiğimiz için yaparız.Aksi halde hafta sonu, bayram, yılbaşı gibi günlerde uçuşa gitmek zor gelirdi. Herkes uyurken çalışır, herkes çalışırken uyuruz :)) Aynı anda birden fazla meslek biz de mevcuttur. Tuvalette yangın çıkarsa  itfaiye eri oluruz, yolculardan biri fenalaşırsa ilkyardımcı ...



                                              


   Soğukkanlı olmamız beklenir ama bizim de acılarımız vardır. Uçağın kapıları kapatılınca tüm ekip kader  arkadaşı oluruz. Kaybettiğimiz değerlerimize ağlarken, acılarımızdan dersler çıkartırız.Havacılıkta tüm kuralların kanla yazılmış olması bu yüzdendir.Uçağın düşebilme ihtimaline karşın gayet serin kanlı çalışır, hiç bir prosedürü gözden kaçırmayız. Yolcularımızın emniyeti ve kendi emniyetimiz için elimizden gelenin fazlasını yaparız. Uçakta tüm prosedürlere ilişkin anonsları yaparak yolcuları bilgilendirmek bizim görevimizdir. Her şeyden önemlisi kendimize nasıl davranılsın istiyorsak, yolcularımıza öyle davranırız..

                                       

12 Aralık 2011 Pazartesi

EMERGENCY

Firma isimlerine girmeyeceğim. Bu mesleğe başladığım zamanlarda  uçuşta yaşadığım bir olayı paylaşacağım.
Uçuşumuz AYT (Antalya ) - DUS (Düsseldorf ) rotasındaydı. Düsseldorf 'tan kalktıktan sonra her şey gayet iyi gidiyordu. Kabinde herhangi bir aksaklık ya da sorun yoktu. İnişe geçtiğimiz anda kokpitten 3 tane arka arkaya chime sesi ( Hostes çağırma butonun sesi )duydum. Sonrasında kabinden ön galleye doğru ilerledim. Üç chime sesi kokpit tarafından acil durum ilan edilmesidir. Kabin amirinin kokpitten çıktığını gördüm. Bütün ekip önde toplanmıştık. Kabin amiri kokpitten çıkar çıkmaz bize briefing verdi. Uçağın iniş takımları kilitlenmişti. Bu durum sanki  korkulu bir kabus gibiydi. Bir anda silkindim ve kabin amirine kulak kabarttım. Soğukkanlı olmalıydım ama bunu yapamıyordum. Kabin amirinin yönlendirmesi ile acil durum demosu yapmak için yerlerimizi aldık, bir türlü durmayan gözyaşlarım nedeni ile bana anons yapmak düşmüştü. Ağladığımı yolculara hissettirmemeye çalışarak, acil durum anonsunu okumaya başladım. Diğer kabin ekibi arkadaşlarım da acil durum demosunu yapmaya başladılar. Bir taraftan anonsu okuyordum ama sanki oradaki hostes ben değildim. Kafam başka yerlerdeydi. Korkuyordum, aslında ölmekten değil, parça parça olmaktan... Bu,  gerçekten çok garip bir duygu, anlatılmayıp yaşanan cinsten...

Kabinde de atmosfer gerçekten çok kötüydü. Yolcuların bazıları vasiyetlerini yazıyor, kimisi ağlıyor, kimisi yanındaki ile fotoğraf alışverişi yapıyordu. Son ana kadar gövdenin üzerine iniş yapacağımızı düşünürken, bir anda iniş takımlarının açılma sesini duydum. Nasıl olduğunu hiçbirimiz  anlamadıysak ta hepimiz bu sesi duyduğumuza çok sevinmiştik . Tabiki yolcularda...

Antalya Havalimanı'na indiğimizde hayatımdaki ilk ve en zor uçuşu yapmıştım. Kendimi hem fiziken hem de ruhen çok yorulmuş hissediyordum. Ağladığım için hem gözlerim hem de burnum kızarmıştı. Annem anlamasın diye burnuma toz fondoten sürdüm ve eve öyle gittim.

Bu işi bırakana kadar bu yaşadığımı kimseye anlatamadım. Şimdi düşününce ağlamış olmam gerçekten çok komik geliyor :)